2. SEVİNCE KARARI
(C-192/89; 20 Eylül 1990)
Dava Konusu ve Divana İntikali
Salih Zeki Sevince, 22
Şubat 1979da Hollandalı bir bayanla evliliğine bağlı
olarak Hollandada oturma izni almış ancak 1980 yılında
sözkonusu iznin uzatılması için yaptığı başvuru
evlilik ilişkisinin sona ermiş olması gerekçesiyle Hollanda
Adalet Bakanlığı tarafından reddedilmiştir.
Sevincenin bu kararın
temyizi için Hollanda Yüksek Idare Mahkemesine (Raad van State) başvurusu
sonucu sözkonusu karar, Hollanda ulusal mevzuatı uyarınca dava
sonuçlanıncaya kadar otomatik olarak askıya
alınmıştır. Hollanda Yüksek Idare Mahkemesi, Sevincenin
itirazını nihayet 12 Haziran 1986 tarihinde reddetmiştir.
Sevince, üst mahkemeye
itirazı nedeniyle ikamet izninin uzatılmasını reddeden
kararın askıya alındığı dönemde 2/76 ve 1/80
sayılı Ortaklık Konseyi Kararları kapsamında yasal
olarak çalışmış olduğunu ve bu kararlar hükümleri
uyarınca istediği bir işte çalışma hakkını
elde etmiş olduğunu gerekçe göstererek 1987 yılında Adalet
Bakanlığına ikamet izni için yeniden başvurmuştur.
Bir başka ifadeyle, Sevince, temyiz davasının devam ettiği
süredeki çalışmasının yasal istihdam olarak
değerlendirilmesi gerektiğini ileri sürmüştür.
Adalet
Bakanlığının Sevincenin bu ikamet izni başvurusunu da
reddetmesi üzerine Sevince bu karara Hollanda Yüksek Idare Mahkemesi nezdinde
itiraz etmiştir. Sözkonusu mahkeme davayı aşağıdaki
sorulara açıklık getirilmesi amacıyla ABADa intikal
ettirmiştir.
i. AET
Antlaşmasının 177. maddesi kapsamında, bir üye ülke, Adalet
Divanına 2/76 ve 1/80 sayılı Kararların hükümlerinin
yorumlanması amacıyla soru intikal ettirebilir mi?
ii. Yukarıdaki soruya
verilecek cevap olumlu ise, 2/76 sayılı Kararın 2(1)(b) ve/veya
1/80 sayılı Kararın 6(1). maddeleri ile 2/76 sayılı
Kararın 7. maddesi ve 1/80 sayılı Kararın 13. maddesi üye
ülkelerde doğrudan uygulanabilir mi?
iii. Şayet
uygulanabilirse,
2/76 sayılı Kararın 2(1)(b) ve 1/80 sayılı
Kararın 6(1) maddelerindeki yasal istihdam ifadesinden ne
anlaşılmaktadır? Bir Türk işçisinin, ikamet izni talebinin
reddedilmesi nedeniyle açtığı davanın devam ettiği
süre içindeki çalışması yasal çalışma
sayılabilir mi?
Bilindiği üzere, Meryem
Demirel Kararıyla Ankara Anlaşması ve Katma Protokolün Topluluk
Hukuku kapsamında olduğu hususu açıklık
kazanmıştır. Yukarıdaki ilk soru ile, bu Anlaşmalara
dayanarak imzalanmış Ortaklık Konseyi Kararlarının da
Topluluk Hukukunun bir parçası olarak sayılıp
sayılmayacağı hususunun açıklığa
kavuşturulması amaçlanmakta, 2. soru ile OKKların Topluluk
Hukuku kapsamında sayılması halinde belirtilen maddelerinin
doğrudan etkiye sahip olup olmadığı
araştırılmakta, 3. soruyla ise yasal istihdam
kavramının Divan tarafından tanımlanması istenmektedir.
Divanın Muhakemesi
Divan ilk soruyla ilgili muhakemesinde, Ankara Anlaşmasının Topluluk Hukuk sisteminden
sayıldığı yolundaki içtihadlarını
hatırlatarak (Demirel vb.), OKKların doğrudan Ankara
Anlaşmasına dayanarak bu Anlaşmaya uygulama imkanı
kazandıran özelliklerinden dolayı Anlaşmanın kendisi gibi
Topluluk Hukuku kapsamında olduğunu ve Divanın Ankara
Anlaşması gibi Topluluk kurumlarından biri tarafından kabul
edilen bir Anlaşmada karar verme yetkisi olduğu için bu Anlaşmaya dayanan OKKlarda da karar
verme yetkisi bulunduğunu belirterek 2/76 ve 1/80 sayılı
OKKların AET Antlaşmasının 177. maddesi kapsamında
değerlendirilmeleri gerektiğini açıklamıştır.
Divan 2. soruyla ilgili
yorumunda aşağıdaki hususları belirtmiştir:
Ortaklık
Anlaşmasının hükümlerinin doğrudan etkiye sahip olup
olmadığını belirlemede Divan tarafından
kullanılan ölçüt OKK hükümlerinin doğrudan etkisi hususunda da aynen
uygulanmalıdır.
Demirel Davasında,
Topluluk ile Topluluk üyesi olmayan bir devlet arasında imzalanan bir
Anlaşma hükmünün doğrudan uygulanabilmesi için sözkonusu hükmün
lafzı ve ruhu itibariyle ilave herhangi bir tedbir veya düzenleme
gerektirmeyecek şekilde açık ve kesin bir yaptırım veya hak
içermesi gerektiğine karar verilmiştir. Bu ölçüt aynen OKK hükümleri
için de geçerlidir.
2/76 ve 1/80 sayılı OKKların sözkonusu hükümleri
yukarıda belirtilen kritere uygunluğu açısından
değerlendirildiğinde, 2/76 sayılı Kararın 2(1)(b)
maddesi ve 1/80 sayılı OKKnın 6(1) maddesi 3. bendinin
açık, kesin ve koşulsuz bir şekilde, belli sürelerle bir üye
ülkede yasal olarak çalışan Türk işçilerinin kendi seçecekleri
bir işe serbestçe girme hakkını öngördüğü
anlaşılmaktadır. 2/76 sayılı OKKnın 7. ve 1/80
sayılı OKKnın 13. maddeleri de çok açık bir biçimde
sözkonusu kararların hükümlerine yeni kısıtlamalar
getirilemeyeceğini belirtmektedir.
Diğer
taraftan, Ankara
Anlaşması ve Katma Protokolün esas olarak program belirleyici
nitelikte olmaları, bunlara dayanan ve bu Anlaşmalarda öngörülen
programlara belli açılardan yürürlük kazandıran OKKların da doğrudan
etkiye sahip olmamalarını gerektirmemektedir.
2/76 sayılı
Kararın 2(2). maddesi ile 1/80 sayılı Kararın 6(3).
maddesinde, Türk işçilerine verilen hakların uygulama usullerinin
ulusal kurallar kapsamında gerçekleşeceğinin öngörülmesi,
sözkonusu karar hükümlerinin
doğrudan etkiye sahip olmasına engel oluşturmaz. Zira bu
hükümler, 2/76 ve 1/80 sayılı Kararların uygulanabilmesi için
üye devletlere gerekli önlemleri alma yükümlülüğünü getirmekte, ancak
OKKlarda öngörülen açık ve koşulsuz hakların uygulanmasını
sınırlama yetkisi vermemektedir. Sözkonusu maddeler sadece, 2/76
sayılı Kararın 12. maddesi, 1/80 sayılı Kararın
29. maddesi ve Ankara Anlaşmasının 7. maddesinde olduğu gibi, hukuki metinlerin hükümlerinin uygulanabilmesini teminen üye ülkeleri gerekli
tedbirleri almakla yükümlü kılmaktadır.
OKKlarda yer alan ve
taraflara karar hükümlerini uygulamama hakkı sağlayabilecek ihtiyati
tedbirler sadece özel durumlarda uygulanabilecek nitelikte olup,
başlıbaşına OKK hükümlerinin doğrudan
uygulanmasını engelleyecek bir etki yaratmazlar.
Divan, yukarıdaki
muhakemesi sonucu 2. soruya cevaben, 2/76 sayılı Kararın 2(1)(b)
ve 7. maddeleri ile 1/80 sayılı Kararın 6(1) ve 13. maddelerinin
üye ülkelerde doğrudan uygulanabileceğini belirtmiştir.
Divan, 3. soruyla ilgili
muhakemesinde, yukarıda belirtilen OKK hükümlerinin sadece istihdamla
ilgili olduğunu ve ikamet hakkına hiç bir atıfta
bulunmadığını belirtmekle birlikte, çalışma
hakkı ve ikamet hakkı arasında yakın bir ilişki
bulunduğuna dikkat çekerek çalışma hakkının
verilmesinin en azından o süre boyunca ikamet hakkının da
verilmesini gerektirdiğini, aksi takdirde verilen hakkın
uygulanmasının mümkün olmayacağını belirtmiştir.
Ancak, Divan çalışma hakkının ikamet izni belgesine
bağlı olmayan koşulsuz bir hak olduğunun kabul edilmesi halinde
bile, istihdamın
yasal olarak değerlendirilebilmesi için üye ülkenin işgücü
piyasasında istikrarlı ve güvenli bir konumu gerektirdiğini, bu
durumda ikamet izni reddedilmiş ve bu karara yaptığı itiraz
sonuçlanıncaya kadarki süre içinde istihdam olanağı elde eden
bir Türk vatandaşının sözkonusu dönemdeki
çalışmasının yasal çalışma
sayılamayacağını belirtmiştir.
Karar
Türkiye ile AT
arasındaki Ortaklık Konseyi
Kararları Topluluk Hukuku kapsamında olup 2/76 sayılı OKKnın
2(1)(b) ve 7. maddeleri ile 1/80 sayılı Kararın 6(1) ve 13.
maddelerinin AB üyesi ülkelerde doğrudan uygulanabilir niteliktedir. 2/76
sayılı OKKnın 2(1)(b) ve 1/80 sayılı OKKnın
6(1). maddesinin 3. paragrafında sözü edilen yasal istihdam kavramı, bir
Türk işçisinin ikamet izni talebinin reddedilmesi nedeniyle
açtığı dava süresindeki çalışmasını
kapsamaz.
Sonuç
Sevince Kararının en önemli sonuçları, bir Türk işçisinin 1/80 sayılı OKK kapsamındaki çalışmasının yasal çalışma sayılabilmesi için kriterli belirlenmesi (istihdam piyasasında istikrarlı ve güvenli bir konum) ve OKK hükümleriyle işçilerimize tanınan çalışma hakkının ikamet hakkından ayrı düşünülemeyeceğinin belirtilmesidir.