19-
SEMA SÜRÜL KARARI ( C-262/96; 04.05.1999)
Dava
Konusu ve Divana İntikali
Sema
Sürül isimli vatandaşımız, Almanyada 1987 yılından
itibaren eğitim amacıyla bu ülkede bulunan eşiyle birlikte
ikamet etmek üzere aile birleştirmesi çerçevesinde 1991 yılında
bu ülkeye gitmiştir. Gerek Semal Sürül gerek eşi bu ülkede Alman
makamları tarafından belli bir amaçla verilmiş, koşullu
ve süresi sınırlı bir ikamet izni ile (aufenthaltsbewilligung)
çerçevesinde ikamet etmektedirler.
Sema
Sürülün eşi, eğitiminin yanısıra haftada 16 saate
kadar belli bir işveren
nezdinde yardımcı bir işte çalışmasına müsaade
eden bir çalışma izni çerçevesinde istihdam edilmiştir. Bay
Sürül, yasayla kurulmuş bir hastalık ya da yaşlılık
sigortası kasasına prim ödememekte ancak iş kazalarına
karşı işvereni tarafından sigorta edilmiş bulunmaktadır.
Sema
Sürül, 1992 yılında çocuk
sahibi olmuş ve bu sırada geçerli olan Alman mevzuatı uyarınca,
3 yaşının altındaki çocuklar için verilmekte olan çocuk
yetiştirme parasına hak kazanmıştır. Ancak bu yardım,
1994 yılında Almanyada bu yardımı düzenleyen kanunda (Bundeskindergeldgesets-BKGG)
yapılan bir değişikliğe bağlı olarak kesilmiştir.
Sema Sürülün, yetkili idari makam nezdinde yaptığı şikayet,
BKGGde yapılan değişiklik sonucu sözkonusu yardımın
sadece devamlı ikamet hakkı (aufenthaltsberechtigung) veya bir
ikamet izin belgesi (aufenthaltserlaubnis) sahibi yabancılara
verilmesinin öngörüldüğü, oysa Sürülün koşullu ve süresi
sınırlı bir ikamet
iznine sahip olduğu gerekçe gösterilerek reddedilmiştir. Bunun üzerine
Sürül, 3/80 sayılı OKKnın 3(1) maddesi kapsamında
sosyal güvenlik hakları bakımından üye ülke vatandaşlarıyla
muamele eşitliğine sahip olduğunu ve sözkonusu çocuk yardımını
alabilmek için Alman vatandaşlarının sadece o ülkede ikamet
ettiklerini bildirmeleri yeterli olurken kendisinden
aufenthaltserlaubnis ya da aufenthaltsberechtigung sahibi olma
gibi ilave koşullar talep edilemeyeceğini, bir başka deyimle
3/80 sayılı OKKnın 3(1). maddesi kapsamında olması
nedeniyle yabancılar mevzuatının kısıtlayıcı
hükümlerine tabi tutulamayacağını iddia ederek Aachen Sosyal
Mahkemesinde (Aachen Sozialgericht) dava açmıştır. Mahkeme,
ulusal mevzuat uyarınca Sürülün hak sahibi olmadığı
kanaatinde olmakla birlikte, 3/80 sayılı OKKnın 3(1).
maddesi kapsamında aile yardımları bakımından Alman
vatandaşlarıyla aynı koşullarda hak elde edip edemeyeceği
hususuna açıklık getirilmesi için davayı aşağıdaki
ön karar sorularıyla Divana intikal ettirmiştir.
i.
Almanyada yaşayan ve 3/80 sayılı OKKnın 2. maddesi
uyarınca bu karar kapsamında sayılan ve sadece
aufenthaltsbewilligung ikamet belgesine sahip olan bir Türk vatandaşı,
3/80 sayılı OKKnın 4(1)(h) maddesiyle bağlantılı
olarak aynı OKKnın 3. maddesi kapsamında, BKGG yasasının
öngördüğü aile yardımından, bu yasanın 31 Ocak
1994te yürürlüğe giren değişikliğe uğramış
şeklinin 1(3). maddesinin 1. cümlesiyle yabancılar için öngördüğü
ilave koşullara tabi tutulmaksızın Alman vatandaşlarıyla
eşit koşullarda yararlanabilir mi?
Ya da daha genel bir ifadeyle:
Bir
üye ülke, 3/80 sayılı OKKnın 2. maddesi kapsamında
sayılan bir Türk işçisine, ulusal mevzuatının öngördüğü
şekilde aufenthaltsberechtigung veya aufenthaltserlaubnis
ikamet izinlerine sahibi olmadığı gerekçesiyle aile yardımını
ödemeyi reddedebilir mi?
ii.
Bir üye ülkede ikamet eden bir Türk vatandaşı, çocuğunu
yetiştirdiği süre bakımından bu ülke mevzuatı uyarınca
kendi adına zorunlu sosyal güvenlik primi ödenmiş olduğu dönem
itibariyle 3/80 sayılı Kararın 1(b) maddesiyle bağlantılı
olarak aynı OKKnın 2. maddesi kapsamında işçi sayılır
mı?
iii.
Bir üye ülkede ikamet eden ve bu ülkede bir eğitim kursu takip etmenin
yanısıra yardımcı işçi olarak haftada en fazla 16
saat çalışmasına izin veren bir çalışma izni çerçevesinde
istihdam edilen bir Türk vatandaşı, sadece bu nedenle veya yasayla
düzenlenmiş bir iş kazası sigortası kapsamında olduğu
için 3/80 sayılı Kararın 1(b) maddesiyle bağlantılı
olarak 2. maddenin kapsamında sayılır mı?
Yukarıdaki
ön karar sorularıyla Divandan esas olarak 3/80 sayılı OKKnın
doğrudan etkisi hususunu açıklığa kavuşturması
ve bunun yanısıra davaya konu olan şahsın bu OKKnın
1(b) maddesiyle bağlantılı olarak 2. madde kapsamında işçi
sayılıp sayılmayacağı hususuna açıklık
getirmesi istenmiştir.
Divanın
Muhakemesi
Divan
ilk soruyla ilgili muhakemesinde aşağıdaki hususları
belirtmiştir:
Divan,
Taflan-Met Kararında 3/80 sayılı Kararın 19 Eylül 1980
tarihi itibariyle yürürlüğe girmiş olduğunu teyit etmiştir.
Ancak 3/80in 12. ve 13. maddelerinin birden fazla ülke arasında
koordinasyonu ve buna bağlı olarak ayrıntılı uygulama
kurallarını gerektirdiğini, 3/80 sayılı Kararın
uygulama tüzüğünün Konseyce halen kabul edilmemiş olması
nedeniyle sözkonusu maddelerin uygulanmasını sağlayacak
uygulama usullerinin ve kurallarının mevcut bulunmadığını
dikkate alarak bu maddelerin doğrudan etkiye sahip bulunmadığına
hükmetmiştir. Oysa, Sürül davasında Taflan-Met davasından
farklı olarak birden fazla üye ülke arasında koordinasyon
gerektiren hükümlerin yerine sadece bir üye ülke tarafından
uygulanacak bir maddenin doğrudan etkiye sahip olup olmadığı
hususuna cevap aranmaktadır.
Divanın
daha önceki içtihatlarında da belirttiği gibi bir maddenin doğrudan
etkiye sahip sayılması için esas
aldığı kriter sözkonusu maddenin lafzı ve ruhu itibariyle
ilave tedbir gerektirmeyecek kadar açık ve kesin bir yükümlülük içermesidir.
(Demirel, Kziber, C-18/90; Racke, C-162/96 vb.)
3/80
sayılı OKKnın 3(1). maddesi, Ankara anlaşmasının
9. maddesiyle öngörülen vatandaşlık esasına göre ayrımcılık
yapılamayacağına dair genel prensibin sosyal güvenlik alanındaki
ifadesi niteliğinde olup lafzı ve ruhu itibariyle açık ve
kesin bir yükümlülük içermekte olup uygulanması için ilave tedbir
gerektirmemektedir. 3(1) maddesi, 1408/71 sayılı tüzükten aynen alınmış
bir hükümdür. Ayrıca, Komisyonun 1983 yılında Konseye sunduğu
uygulama tüzüğü teklifinde de bu madde için herhangi bir uygulama
kuralı önerilmemiştir.
Divanın
içtihatları, Cezayir ve Fas ile AB arasındaki işbirliği
anlaşmalarının sosyal güvenlikte vatandaşlık esasına
dayalı ayrımcılığı yasaklayan maddelerinin, bu
maddeler için Işbirliği Konseyleri tarafından alınmış
uygulama tedbirleri olmamasına rağmen doğrudan etkiye sahip
olduğunu açıklığa kavuşturmuştur (Kziber;
Yousfi, C-58/93; Babahenini, C-113/97 vb.)
Divan
ilk soruyla ilgili yukarıdaki muhakemesi doğrultusunda 3/80 sayılı
OKKnın 3(1). maddesinin üye ülkelerde doğrudan etkiye sahip
olduğuna ve Türk vatandaşlarının ulusal mahkemelerde bu
maddeye dayanarak dava açma hakkına sahip olduklarına karar vermiştir.
Divan
diğer sorulara cevaben 3/80
sayılı Kararın 3(1). maddesinin kapsamıyla ilgili
muhakemesinde de aşağıdaki hususlara yer vermiştir:
Alman
hükümeti, Sema Sürülün sadece bir sosyal güvenlik koluna prim ödemiş
olmakla 3/80 sayılı Kararın 1(b) maddesi ve 2. maddesinin ilk
bendi çerçevesinde işçi sayılmak için yeterli koşulları
yerine getirmiş sayılamayacağını ve bu nedenle 3/80
kapsamında olmadığını iddia etmiştir. Alman hükümeti,
buna ilaveten, Bayan Sürülün yasaya dayanan bir sigorta kapsamında
sayılmış olması halinde bile bunun diğer sigorta
kolları kapsamında da hak sahibi olması için yeterli olmayacağını,
aile yardımlarının Almanyada zorunlu ya da isteğe bağlı
sigortalı olmaya bağlı olmayıp ikamete dayandığını
ve bu bağlamda 3/80in 25. maddesi çerçevesinde 1408/71 sayılı
Tüzüğün Ek:I, I, C (Almanya) bölümündeki hükümlerinin uygulanması
gerektiğini belirtmiş ve bu çerçevede aile ödeneklerinin sadece
zorunlu işsizlik sigortası kapsamındaki ya da bu sigortaya bağlı
olarak hastalık sigortası veya benzer bir sigorta kasasından ödenek
almakta olan kişilere ödenebileceğini, Sema Sürülün ise bu koşulları
yerine getirmediğini belirtmiştir. Alman hükümeti, Sema Sürülün
eşinin de bu kriterleri sağlamadığını ve sadece
kaza sigortası kapsamında olduğu için bu sigorta bakımından
3/80 kapsamında sayılmakla birlikte aile yardımları bakımından
3/80 kapsamında bulunmadığını iddia etmiştir.
Divan
3/80 sayılı Kararda işçi ve aile bireyleri tanımlarının
1408/71 sayılı Tüzükte olduğu gibi geniş anlamda yapıldığını
kaydetmiştir.
Divanın
benzer içtihatlarında da bir ya da birden fazla ülkenin sosyal güvenlik
mevzuatına tabi olan bir kişi mesleki veya ticari bir faaliyeti sürdürüp
sürdürmediği dikkate alınmaksızın 1408/71 sayılı
Tüzük bakımından işçi olarak tanımlanmıştır.
Sala Kararında da (C-85/96) belirtildiği gibi zorunlu ya da isteğe
bağlı olsun tek risk kolunda bile sigortalı olan bir kişi
işçi statüsüne sahiptir.
1408/71
sayılı Tüzüğün Ek:I,I,C (Almanya) bölümü hükümleri, bu
Tüzüğün 1(a)(ii) maddesindeki geniş anlamdaki işçi tanımının,
sadece III. Başlık, 7. Bölümü uyarınca aile yardımları
bakımından sınırlandırılabileceğini öngörmektedir.
Oysa, Başsavcının da belirttiği gibi, bu dava konusu kişi
III. Başlık 7. Bölüm hükümleri kapsamında değildir. Bu
davadaki tüm unsurlar, Bay ve Bayan Sürülün ikamet ettiği ve çocuk
yetiştirme parası talep ettikleri ülke ile sınırlıdır
(Meselenin dış koordinasyon yönü bulunmamaktadır).
Ayrıca
Bn. Sürül, 1994 yılına kadar 1408/71 sayılı Tüzüğün
yukarıda belirtilen ek hükümleri dikkate
alınmaksızın çocuk yetiştirme ödeneğini almıştır.
Bu durumda dava konusu kişi için geniş anlamda işçi tanımı
uygulanmalı ve sözkonusu kişi tek bir sigorta riskine karşı
sigortalı olsa bile işçi
sayılmalıdır. Bn. Sürül bu koşulu kendi adına sağlayamazsa
ulusal mahkeme Bay Sürülün işçi olup olmadığını
saptayacak ve Bay Sürülün 3/80 kapsamında olması halinde Bn. Sürül
de aile bireyi olarak bu kapsamda değerlendirilecektir.
Divan
bunu takiben muhakemesinde, Alman, Fransız ve Ingiltere hükümetlerinin,
3. maddenin doğrudan etkiye sahip olduğu yönünde bir karar çıkması
halinde Sürül Kararının geçmişe
şamil (geriye dönük) yürümemesi yönündeki taleplerini dikkate
alarak, sözkonusu Kararın geriye dönük uygulanmayacağını
sadece bu Karardan önce başlayan hukuki işlemleri etkileyeceğini
belirtmiştir.
ii.
3/80 sayılı Kararın 3(1). maddesinin doğrudan etkiye sahip
olduğu ileri sürülerek bu kararın alındığı
tarihten önceki süreler için hak taleplerinde bulunulamaz. Ancak, bu kararın
alındığı tarihten önce hak talepleriyle ilgili hukuki
prosedürü veya buna eşdeğer işlemleri başlatmış
olan kişiler işbu hükmün kapsamı dışındadırlar.
Sonuç
Karardan da açıkça görüldüğü gibi, 3/80 sayılı OKKnın muamele eşitliğine dair 3(1). maddesinin doğrudan etkiye sahip olduğu teyit edilmiş olup bundan böyle 3/80 sayılı OKK kapsamında sayılan Türk vatandaşları için bu maddeye dayanarak üye ülke mahkemeleri nezdinde dava yolu açılmıştır. Diğer bir ifadeyle, şimdiye kadar tümüyle işlevsiz görülen bir Ortaklık Konseyi Kararı, muamele eşitliği gibi önemli bir maddesi itibariyle, kısmen de olsa, işlerlik kazanmıştır.